6 Mayıs 2012 Pazar
Baba ve Piç
Baba ve Piç, Elif Şafak'ın 2006 yılının Mart ayında Metis Yayınları tarafından ilk basımı gerçekleşmiş romanıdır. İstanbul-Amerika arasında, biri Türk diğeri Ermeni asıllı iki aile üzerinden Türk-Ermeni ilişkilerini 90 yıllık bir zaman dilimi içerisinde inceleyen bir romandır. Eserde Türk-Ermeni ilişkilerine her iki cepheden bakılmış, Amerika'daki Ermeni diasporası ile Türkiyede'ki Türklerin birbirlerine bakış açıları Kazan ve Çakmaçıyan aileleri arasındaki tesadüfi ilişkilerle anlatılmıştır. Ayrıca eserde Türk-Ermeni sosyal yaşamı irdelenmiş, Türk ve Ermeni toplumları arasında varolan ortak his ve düşüncelerden de bahsedilmiştir.
26 Nisan 2012 Perşembe
Hz.Fatmatüz Anamızın Çeyizi
Peygamber (s.a.a), Fatıma (a.s)’ı, Hz. Ali (a.s)’la evlendirmeye karar verince, Hz. Fatıma'ya çeyiz almak için Hz. Ali’den zırhını satmasını istedi. Hz. Ali (a.s) da zırhını çarşıya ****ürüp sattı ve parasını Peygamber (s.a.a)’in huzuruna takdim etti. Resulullah (s.a.a) de o parayı ashaptan bir kaçına vererek Fatıma’nın evine ve kendisine gerekli olan eşyaların almasını emretti. O parayla satın alınan eşyalar şunlardan ibaretti:
1- Yedi dirhemlik beyaz bir gömlek.
2- Dört dirhemlik büyük bir baş örtüsü.
3- Hayber malı siyah bir elbise.
4- Hurma lifinden örülen bir yatak tahtı.
5- Biri koyun yünü, diğeri de hurma lifiyle doldurulmuş olan ketenden iki adet döşek.
6- İçi ezhar ismindeki bitki ile doldurulmuş olan koyun derisinden dört adet yastık.
7- Bir adet hasır-ı hicri.
8- Bir adet el değirmeni.
9- Bir bakır kap.
10- Su içmek için deriden yapılan bir kırba.
11- Elbise yıkamak için bir leğen.
12-Süt için bir adet kâse
13- Bir su kabı.
14- Bir yün perde.
15- Bir ibrik.
16- Bir çömlek maşrapa.
17- Sergi olarak kullanılan bir adet deri.
18- İki çömlek testi.
19- Bir aba (Kufe dokunmalı bir çarşaf).
Ashap bu eşyaları alıp Peygamber (s.a.a)’in evine getirdi. Peygamber (s.a.a) mübarek elleriyle onları alıp bakıyor ve “Mübarek olsun” diyordu. (Bir rivayete göre de, çeyiz eşyalarını Resulıllah’ın yanına getirdiklerinde Hazret'in gözlerinden yaşlar aktı ve başını göğe doğru kaldırıp şöyle dedi: “Allah’ım bu evliliği, kaplarının çoğu çömlekten olan kimselere mübarek eyle.”(1)![]()
Fatma Tüz Zehra

Hazret-i Fatıma-tüz-Zehra
|
Hazret-i Fatıma (radıyallahü teâlâ anha), Peygamber efendimizin, Hazret-i Hatice validemizden olan en küçük ve en sevgili kızıdır. Hazret-i Ali’nin zevcesi ve Hazret-i Ömer’in kayınvalidesidir.
Aklı, zekası, güzelliği, zühdü ve takvası pek fazla idi. Yüzü pek beyaz ve parlak olduğundan Zehra denildi. Zühd ve dünyadan kesilmekte en ileri olduğu için, Betül yani çok temiz demişlerdir. Betül, erkeklerden çekinen, ibadete düşkün, namuslu ve çok temiz kadın demektir. Resulullah efendimizin vefatından sonra güldüğü hiç görülmedi. Altı ay daha yaşayıp Ramazan-ı şerifin üçüncü günü Medine-i münevverede vefat etti. Peygamber efendimiz, Hazret-i Fatıma’yı çok severdi. Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle metholundu. Peygamber efendimiz onu 15 yaşındayken Allahü teâlânın emriyle, Hazret-i Ali ile evlendirdi. Hazret-i Fatıma’nın kardeşlerinin çocuğu olmadı, olanı da küçük iken vefat etti. Resulullahın soyu, yalnız Fatıma validemizden hasıl oldu. Hazret-i Fatıma’nın; Hasan, Hüseyin, Muhsin adında üç oğlu ile Ümmi Gülsüm ve Zeyneb adında iki kızı oldu. Muhsin küçük yaşta vefat etti. Ümmi Gülsüm, Hazret-i Ömer ile evlendi. Hazret-i Fatıma, ehl-i beytin gözbebeğidir. Peygamber efendimiz aleyhisselam buyurdu ki: (Fatıma benden bir parçadır. Onu inciten beni incitmiş olur.) [Hakim] |
Hazret-i Fatıma-tüz-Zehra
|
Hazret-i Fatıma (radıyallahü teâlâ anha), Peygamber efendimizin, Hazret-i Hatice validemizden olan en küçük ve en sevgili kızıdır. Hazret-i Ali’nin zevcesi ve Hazret-i Ömer’in kayınvalidesidir.
Aklı, zekası, güzelliği, zühdü ve takvası pek fazla idi. Yüzü pek beyaz ve parlak olduğundan Zehra denildi. Zühd ve dünyadan kesilmekte en ileri olduğu için, Betül yani çok temiz demişlerdir. Betül, erkeklerden çekinen, ibadete düşkün, namuslu ve çok temiz kadın demektir. Resulullah efendimizin vefatından sonra güldüğü hiç görülmedi. Altı ay daha yaşayıp Ramazan-ı şerifin üçüncü günü Medine-i münevverede vefat etti. Peygamber efendimiz, Hazret-i Fatıma’yı çok severdi. Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle metholundu. Peygamber efendimiz onu 15 yaşındayken Allahü teâlânın emriyle, Hazret-i Ali ile evlendirdi. Hazret-i Fatıma’nın kardeşlerinin çocuğu olmadı, olanı da küçük iken vefat etti. Resulullahın soyu, yalnız Fatıma validemizden hasıl oldu. Hazret-i Fatıma’nın; Hasan, Hüseyin, Muhsin adında üç oğlu ile Ümmi Gülsüm ve Zeyneb adında iki kızı oldu. Muhsin küçük yaşta vefat etti. Ümmi Gülsüm, Hazret-i Ömer ile evlendi. Hazret-i Fatıma, ehl-i beytin gözbebeğidir. Peygamber efendimiz aleyhisselam buyurdu ki: (Fatıma benden bir parçadır. Onu inciten beni incitmiş olur.) [Hakim] |
Hz.İmam Ali
Dünyaya Gelişi, Lakabı ve Künyeleri
Hz.Ali Oniki İmâmın ilkidir, aynı zamanda Hz.Muhammed’in dâmâdı ve amcasının oğludur. Hz.Ali Hicret’ten 23 yıl önce (Milâdi 598) Recep ayının 13. gününde Mekke’de, Kâ’be-i Muazzama’nın içinde dünyaya gelmişlerdir ve Kâ’be’nin içinde doğan tek kişidir. Baba ve anne tarafından Hâşimi soyundan gelmiştir.
Hz.Peygamber, Hz.Ali’nin doğumunu duyunca amcası Hz.Ebû Tâlib’in evine geldi. Hz.Ali’yi kucağına aldı, dilini ağzına verip emzirdi. Adını sordu, Fâtıma; “Esed koymak istiyorum” deyince Hz.Muhammed; “Hayır” buyurdu. “Onun adı Ali’dir” dedi ve adını “Ali” koydular.
Künyeleri ise “Ebü’l Hasan” ve “Ebû Türâb”dır. Hz.Muhammed kendilerine, toprağın babası anlamına gelen “Ebû Türâb” künyesini vermişlerdi. Bu yüzden, bu künyeyi çok severlerdi.
Hz.Peygamber, Hz.Ali’nin doğumunu duyunca amcası Hz.Ebû Tâlib’in evine geldi. Hz.Ali’yi kucağına aldı, dilini ağzına verip emzirdi. Adını sordu, Fâtıma; “Esed koymak istiyorum” deyince Hz.Muhammed; “Hayır” buyurdu. “Onun adı Ali’dir” dedi ve adını “Ali” koydular.
Künyeleri ise “Ebü’l Hasan” ve “Ebû Türâb”dır. Hz.Muhammed kendilerine, toprağın babası anlamına gelen “Ebû Türâb” künyesini vermişlerdi. Bu yüzden, bu künyeyi çok severlerdi.
İlk İman Eden Hz.Ali
Hz.Muhammed’e ilk vahiy geldikten sonra; erkeklerden İslâmlığını ilk izhâr eden Hz.Ali’dir ve ondan sonra kadınlardan da ilk olarak eşi Hz.Hatice’tül Kübrâ, İslâmiyet’i kabul etmişlerdir.
Hz.Ali, bütün ömrü boyunca Hz.Muhammed’in en yakınlarından ve yardımcılarından biri olmuş, bütün savaşlarda Hz.Peygamber’in yanında savaşmış, bu savaşlarda çok büyük yararlıklar ve kahramanlıklar göstermiş, canını Hz.Peygamber’in uğruna vermekten hiçbir zaman kaçınmamıştır.
Hz.Ali, bütün ömrü boyunca Hz.Muhammed’in en yakınlarından ve yardımcılarından biri olmuş, bütün savaşlarda Hz.Peygamber’in yanında savaşmış, bu savaşlarda çok büyük yararlıklar ve kahramanlıklar göstermiş, canını Hz.Peygamber’in uğruna vermekten hiçbir zaman kaçınmamıştır.
Hicret Gecesi
Hz.Muhammed hicret edeceği o gece, Hz.Ali’yi çağırdı ve “Bu gece Rabbimin emriyle Mekke’den göç edeceğim ve Sevr mağarasında gizleneceğim; sende benim yatağıma yatacaksın, ne dersin?” buyurmuşlardı. Hz.Ali bu haberi canına minnet bilmiş, şükür secdesine kapanarak kabul etmiştir.
Bu olay münâsebetiyle, Kur’ân-ı Kerîm’in Bakara Sûresi’nin:
“İnsanlardan öylesi de vardır ki Allah rızâsına nâil olmak için canını satar ve Allah, kullarını pek esirgeyendir.” meâlindeki 207. âyet-i kerîmesi nâzil olmuştur.
Bu olay münâsebetiyle, Kur’ân-ı Kerîm’in Bakara Sûresi’nin:
“İnsanlardan öylesi de vardır ki Allah rızâsına nâil olmak için canını satar ve Allah, kullarını pek esirgeyendir.” meâlindeki 207. âyet-i kerîmesi nâzil olmuştur.
Hz.Muhammed ile Kardeş Olmaları
Hz.Peygamber, Medine-i Münevvere’ye Hicret’lerinden sonra; “Ansar (Yardım edenler)” denilen Medineli Müslümanlarla, “Muhacirun (Göçmenler)” diye anılan ve Mekke’den göç eden Müslümanları, birbirleriyle daha da kaynaştırmak için kardeş ettiler. Kardeşlik töreni bitince, tek kalan yalnız Hz.Peygamber ile Hz.Ali idiler.
Hz.Ali:
“Yâ Resûlullah! Ashâbını birbirine kardeş ettin; beni ise yalnız bıraktın” dedi.
Hz.Resûl:
“Yâ Ali! Sen; Mûsâ’ya Hârun ne menziledeyse, bana o menziledesin. Ancak benden sonra Peygamber yok, sen dünyada da benim kardeşimsin, âhirette de” buyurmuşlardır
Hz.Ali:
“Yâ Resûlullah! Ashâbını birbirine kardeş ettin; beni ise yalnız bıraktın” dedi.
Hz.Resûl:
“Yâ Ali! Sen; Mûsâ’ya Hârun ne menziledeyse, bana o menziledesin. Ancak benden sonra Peygamber yok, sen dünyada da benim kardeşimsin, âhirette de” buyurmuşlardır
Hz. Fatıma ile Evlenmesi
Hicret’in 2. yılının son ayı olan Zilhicce’de Hz.Muhammed, sevgili tek kızı Hz.Fâtıma’tüz Zehrâ’yı, Hz.Ali’ye vererek onu kendisine dâmâd etmiştir.
Hz.Ali’nin, Hz.Fâtıma ile olan evliliklerinden; Hz.İmâm Hasan, Hz.İmâm Hüseyin ve doğmadan düşen, adı Hz.Peygamber tarafından konulan Muhsin ile Zeyneb ve Ümmü Gülsüm dünyaya gelmişlerdir.
Hz.Peygamber’in nesl-i pâk olan soyları “Ehl-i Beyt’i”, Hz.İmâm Hasan ve Hz.İmâm Hüseyin’den devam etmiştir.
Hz.Ali’nin, Hz.Fâtıma ile olan evliliklerinden; Hz.İmâm Hasan, Hz.İmâm Hüseyin ve doğmadan düşen, adı Hz.Peygamber tarafından konulan Muhsin ile Zeyneb ve Ümmü Gülsüm dünyaya gelmişlerdir.
Hz.Peygamber’in nesl-i pâk olan soyları “Ehl-i Beyt’i”, Hz.İmâm Hasan ve Hz.İmâm Hüseyin’den devam etmiştir.
Mekke’nin Fethinde Hz.Ali
Hicret’in 8. yılı, Ramazan ayında Mekke-i Mükerreme fethedildi. Hz.Muhammed, Ka’be-i Muazzama’nın çevresindeki putları kırdılar; içerisine girip oradaki putları da yerlerinden sökerek dışarıya attılar.
Yüksekteki putların kırılması için Hz.Muhammed, Hz.Ali’ye “Yâ Ali! Omuzlarıma bas çık, şunları indir, kır” diye buyurdular. Hz.Ali, Hz.Muhammed’in omuzlarına basıp putları indirdi. O vakitteki hallerini anlatırken;
“Bana öyle geldi ki, dileseydim göğe ulaşabilirdim” buyurmuşlardır.
Yüksekteki putların kırılması için Hz.Muhammed, Hz.Ali’ye “Yâ Ali! Omuzlarıma bas çık, şunları indir, kır” diye buyurdular. Hz.Ali, Hz.Muhammed’in omuzlarına basıp putları indirdi. O vakitteki hallerini anlatırken;
“Bana öyle geldi ki, dileseydim göğe ulaşabilirdim” buyurmuşlardır.
EHL-İ BEYT
"EHL-İ BEYT" KİMLERDİR?
İslam Tarihinin ilk dönemlerinden itibaren tartışmalı ve belirsiz görüntüsüyle problem olma özelliğini devam ettiren Ehl-i Beyt kavramı Arap dilinde kelime anlamı yönüyle esnek bir yapıya sahiptir. En dar şekliyle kişinin ailesini yani eşini ve çocuklarını ifade ederken, en geniş anlamıyla da kişinin tüm akraba ve kabilesini ifade edebilmektedir. Meseleye dini açıdan baktığımızda ise gerek Kur'an'da gerekse Sünnet'te bu tabire yöneltilen net bir tanımlamadan bahsetmek mümkün değildir. İslam'ın bu iki temel kaynağındaki kullanımlar daha sonraları üretilen tanımlamaları delillendirmek amacıyla kullanılmış, bu noktada çok aşırı görüşler ve zorlama yorumlara başvurulmuştur. Hz. Hüseyin'in şehit edilmesi İslam siyâsî tarihi için bir dönüm noktası olmasının yanı sıra söz konusu kavram için de yeni bir sürecin başlangıcı olmuştur. İşte bu süreçte üretilen yeni tanımlar ve bu tanımlar için uydurulan rivayetler "Ehl-i Beyt"in kim ve ne olduğunu belirlemeyi imkansız hale getirmiştir.
Ehl-i Beyt Kavramı ve Değişim Süreci
Ehl-i Beyt'in tanımlanmasıyla ilgili olarak temel ayırım noktası, meseleyi Kur'an ve Sünnet çerçevesi içinde ele alıp makul ve mantıklı izahlar getirmeye çalışan Ehl-i Sünnet ile bu kavrama yönelik geliştirdiği "Ehl-i Beyt: Hz. Muhammed (sav), Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile onun soyundan gelen imamlardır" şeklindeki özel bir tanımla, itikadî ve sosyal argümanlarını bu kavram üzerine oturtan Şia arasında olmaktadır. Bu iki bakış açısı arasında net bir farklılık, diğer bir ifadeyle bir zıtlık vardır. İşte Ehl-i Beyt kavramı üzerindeki düğüm noktası burasıdır. "Ehl" ve "Beyt" kelimelerinden oluşan Ehl-i Beyt tabiri Arap dilinde "ev halkı, hane halkı" anlamında her dönem ve her çağda kullanılmıştır. Bu tabir bir kişiye izafe edildiği zaman o kişinin eşini (eşlerini) çocuklarını ve yakın akrabalarından olan tüm erkek ve kadınları içerdiği kabul edilmektedir.
Hz. Peygamber Dönemi
Hz. Peygamber döneminde Ehl-i Beyt tabiri tamamen kelime anlamına uygun olarak kullanılmıştır. Bu tabirle bir kimsenin ailesi ve çocukları ifade edilmiştir.
Ehl-i Beyt konusunda örnek olarak zikredebileceğimiz en önemli hadis "Kisâ" hadisi olarak meşhur olan hadistir. Bir çok farklı senedle nakledilen bu rivayette nakiller arasında önemli metin farklılıklarının olduğu da bir gerçektir. Özellikle Şia'nın temel delil olarak sunduğu bu rivayetin Ehl-i Sünnet kaynaklarındaki Hz. Aişe'den nakledilen şekli şöyledir: "Bir gün Rasûlullah, üzerinde siyah kıldan dokunmuş bir örtü olduğu halde erken vakitte evden çıktı. Karşısına Hasan geldi, onu örtünün altına aldı. Daha sonra Hüseyin geldi, onu da örtünün altına aldı. Daha sonra sıra ile Ali ve Fâtımâ geldi. Onların hepsini örtünün altına toplayıp;‘Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden her türlü noksanlığı giderip sizi tertemiz kılmak ister"ayetini okudu."
Bu rivayetin Ümmü Seleme'den nakledilen şekli ise şöyledir: "Fâtımâ bir gün elinde yemek tabağı olduğu halde Rasûlullah'ın yanına girdi. Rasûlullah ona: ‘Amcam oğlu nerede?' diye sordu. Fâtımâ evde olduğunu söyleyince, ‘onu ve iki oğlunu çağır' dedi. Onlar gelince Rasûlullah Hasan ve Hüseyin'i kucağına, Ali'yi sağına Fâtımâ'yı soluna oturttu. Sonra onları örtüye sararak sol eliyle örtünün uçlarını tuttu ve sağ elini yukarıya kaldırarak:
İslam Tarihinin ilk dönemlerinden itibaren tartışmalı ve belirsiz görüntüsüyle problem olma özelliğini devam ettiren Ehl-i Beyt kavramı Arap dilinde kelime anlamı yönüyle esnek bir yapıya sahiptir. En dar şekliyle kişinin ailesini yani eşini ve çocuklarını ifade ederken, en geniş anlamıyla da kişinin tüm akraba ve kabilesini ifade edebilmektedir. Meseleye dini açıdan baktığımızda ise gerek Kur'an'da gerekse Sünnet'te bu tabire yöneltilen net bir tanımlamadan bahsetmek mümkün değildir. İslam'ın bu iki temel kaynağındaki kullanımlar daha sonraları üretilen tanımlamaları delillendirmek amacıyla kullanılmış, bu noktada çok aşırı görüşler ve zorlama yorumlara başvurulmuştur. Hz. Hüseyin'in şehit edilmesi İslam siyâsî tarihi için bir dönüm noktası olmasının yanı sıra söz konusu kavram için de yeni bir sürecin başlangıcı olmuştur. İşte bu süreçte üretilen yeni tanımlar ve bu tanımlar için uydurulan rivayetler "Ehl-i Beyt"in kim ve ne olduğunu belirlemeyi imkansız hale getirmiştir.
Ehl-i Beyt Kavramı ve Değişim Süreci
Ehl-i Beyt'in tanımlanmasıyla ilgili olarak temel ayırım noktası, meseleyi Kur'an ve Sünnet çerçevesi içinde ele alıp makul ve mantıklı izahlar getirmeye çalışan Ehl-i Sünnet ile bu kavrama yönelik geliştirdiği "Ehl-i Beyt: Hz. Muhammed (sav), Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile onun soyundan gelen imamlardır" şeklindeki özel bir tanımla, itikadî ve sosyal argümanlarını bu kavram üzerine oturtan Şia arasında olmaktadır. Bu iki bakış açısı arasında net bir farklılık, diğer bir ifadeyle bir zıtlık vardır. İşte Ehl-i Beyt kavramı üzerindeki düğüm noktası burasıdır. "Ehl" ve "Beyt" kelimelerinden oluşan Ehl-i Beyt tabiri Arap dilinde "ev halkı, hane halkı" anlamında her dönem ve her çağda kullanılmıştır. Bu tabir bir kişiye izafe edildiği zaman o kişinin eşini (eşlerini) çocuklarını ve yakın akrabalarından olan tüm erkek ve kadınları içerdiği kabul edilmektedir.
Hz. Peygamber Dönemi
Hz. Peygamber döneminde Ehl-i Beyt tabiri tamamen kelime anlamına uygun olarak kullanılmıştır. Bu tabirle bir kimsenin ailesi ve çocukları ifade edilmiştir.
Ehl-i Beyt konusunda örnek olarak zikredebileceğimiz en önemli hadis "Kisâ" hadisi olarak meşhur olan hadistir. Bir çok farklı senedle nakledilen bu rivayette nakiller arasında önemli metin farklılıklarının olduğu da bir gerçektir. Özellikle Şia'nın temel delil olarak sunduğu bu rivayetin Ehl-i Sünnet kaynaklarındaki Hz. Aişe'den nakledilen şekli şöyledir: "Bir gün Rasûlullah, üzerinde siyah kıldan dokunmuş bir örtü olduğu halde erken vakitte evden çıktı. Karşısına Hasan geldi, onu örtünün altına aldı. Daha sonra Hüseyin geldi, onu da örtünün altına aldı. Daha sonra sıra ile Ali ve Fâtımâ geldi. Onların hepsini örtünün altına toplayıp;‘Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden her türlü noksanlığı giderip sizi tertemiz kılmak ister"ayetini okudu."
Bu rivayetin Ümmü Seleme'den nakledilen şekli ise şöyledir: "Fâtımâ bir gün elinde yemek tabağı olduğu halde Rasûlullah'ın yanına girdi. Rasûlullah ona: ‘Amcam oğlu nerede?' diye sordu. Fâtımâ evde olduğunu söyleyince, ‘onu ve iki oğlunu çağır' dedi. Onlar gelince Rasûlullah Hasan ve Hüseyin'i kucağına, Ali'yi sağına Fâtımâ'yı soluna oturttu. Sonra onları örtüye sararak sol eliyle örtünün uçlarını tuttu ve sağ elini yukarıya kaldırarak:
"Allah'ım... Ehl-i Beyt'im... Onlardan her türlü noksanlığı gider ve onları tertemiz kıl."diye duâetti.
Etiketler:
aile,
akraba,
ehli beyt,
hz.muhammed,
islam
24 Nisan 2012 Salı
manik depresif
Manik depresyon, iki uçlu duygu durum bozukluğudur. Kişi manik ve depresif ataklar geçirir. Genellikle iki atak birbirini takip eder fakat bunların art arda olması şart değildir.
Depresyonda çökkünlük, kendini kötü hissetme gibi belirtiler ve intihar eğilimi görülür. Manik atakta ise kişi abartılı biçimde kendini iyi hisseder, uykusuzluk görülür, sınırsız ilişkiler yaşar (aşırı cinsel istek, sapkınlık derecesinde eğilimler vb), kendine aşırı güvenir.
Hastalığın nedeni henüz bilinemiyor. Genetik araştırmalar sürüyor. Kalıtımın da etkisi olduğu düşünülüyor. İlaçla tedavi ediliyor.
Manik depresiflerin ölüm sebepleri arasında intihar önemli yer tutar.
Ortalama görülme sıklığı yüzde 1 ya da 3 arasında değişiyor. Toplumda yüz kişiden 20’si ise ömründe en az bir kez depresif atak geçiriyor."
Depresyonda çökkünlük, kendini kötü hissetme gibi belirtiler ve intihar eğilimi görülür. Manik atakta ise kişi abartılı biçimde kendini iyi hisseder, uykusuzluk görülür, sınırsız ilişkiler yaşar (aşırı cinsel istek, sapkınlık derecesinde eğilimler vb), kendine aşırı güvenir.
Hastalığın nedeni henüz bilinemiyor. Genetik araştırmalar sürüyor. Kalıtımın da etkisi olduğu düşünülüyor. İlaçla tedavi ediliyor.
Manik depresiflerin ölüm sebepleri arasında intihar önemli yer tutar.
Ortalama görülme sıklığı yüzde 1 ya da 3 arasında değişiyor. Toplumda yüz kişiden 20’si ise ömründe en az bir kez depresif atak geçiriyor."
Etiketler:
atak,
bipolar bozukluk,
coşku,
depresif,
depresyon,
duygu durumu,
mani,
manik,
üzüntü
23 Nisan 2012 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)